Kurum Hafızasının Taze Tutulması Üzerine: Zabıt Kütüklerini Okumada “Bursa Örneği”
Kurum Hafızasının Taze Tutulması Üzerine: Zabıt Kütüklerini Okumada “Bursa Örneği”
26/10/2022
TARİH, SANAT
Ahmet ESKİ
“Bir şeyin kıymetini neticesi belirler” derler. Yapılacak iş ve eylemin safahatı içerisinde gösterdiğiniz gayreti, sonunda elde ettikleriniz bayraklandırır.

Bir şeyin kıymetini neticesi belirler” derler. Yapılacak iş ve eylemin safahatı içerisinde gösterdiğiniz gayreti, sonunda elde ettikleriniz bayraklandırır. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü; iki asra yakın artarak, geliştirerek ve genişleterek verdiği hizmet ile mensuplarına haklı bir gururun kapılarını açmaktadır.

Her şeye rağmen ve her şartta mülkiyetin garantisi olmak… “Can yongası” taşınmazların tespit, tescil ve tasarrufunda kilit bir rol üstlenmek… Bu durum sayısız küçük dokunuşlarla şekillenen muazzam bir eserdir. Ve 1847’den bu yana Türk Devleti’nin tarihinde nakış nakış işlenen haklı bir başarıya sahiptir.

Güçlü devletler, tarihlerinden aldıkları dersle güne ve geleceğe sağlıklı yön çizebilirken; ancak geçmiş birikimini, kurumsal hafızasını yaşadığı güne taşıyabilen kurumlar sağlam karakteristik özellik gösterebilirler.

Kurumlar, aynı insanlar gibi birikimlerini, değerlerini kaydetmek zorundadır. Ki, zamanı geldiğinde hizmetine zinde bir anlayışla devam edebilsin. Kurumsal hafızanın zedelenmesi; insanların unutkanlıklarında yaşadığı kayda değer olmayan kayıplardan çok daha büyüklerine yol açabilir. Geçmişin unutulan tecrübeleri, beklide günlük işlerde elde edebileceğimiz büyük kolaylık ve kazanımların önüne geçebilir.

Mülkiyetin tespit ve tasarrufu ile ilgili geçmişimiz yüzyıllar evveline dayansa da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü; kuruluş ve işleyişine modern ölçülerle şekil vermeye başladığı ilk günden bu güne kurumsal hafızasını canlı tutmanın menfaatini milletine yaşatmaktadır. Arşivimiz sair kurumlara nazaran, hiçbir zaman “evrak deposu” haline gelmemiştir. Daima geçmiş kayıtları gün içerisinde işlemek, değerlendirmek ve kullanmakla hafızasını taze tutmuştur.

Bugün tapu ve mülkiyet konusundaki başarımız, arşiv hizmetlerimizin modernizasyonu ile daha da parlamaktadır. Bu da eski işleyiş ve üretilen değerleri günümüze taşımak ve tek çatı altına toplamaktaki başarımıza bağlıdır.

Bu deneme; güncel bir ihtiyacı kolaylamak ve ileride doğabilecek kopukluğun giderilmesini sağlamak maksadıyla “dersini iyi ezber edip etmediğini, muallimi önünde tekrar eden talebe” edasıyla kaleme alınmıştır.

[1]  BURSA/Osmangazi Tapu Müdürlüğü – UZMAN – tk40253@tkgm.gov.tr

Mazi Penceresinden Tapu ve Kadastro

Her ne kadar Tapu ve zemin kayıtlarının yazımını tımar sisteminin kuruluşu tarihine kadar indirebilecek olsak de modern ölçülerde teşkilatlanmanın 1263/1847 tarihli Tapu Nizamnamesi ile başladığı kabul edilmektedir.

1858 tarihli Arazi Kanunnamesi ve 1860 tarihli Talimat ile Tapu uygulamalarında açıklık ve kolaylık sağlanmak istenmiştir. Tapu Dairelerinin ilk kuruluşu için de 1874 tarihi başlangıç kabul edilir. Bu tarihte; -her ne kadar uygulamada aksaklıklar yaşansa da- Tapu senedinin verilmesi, tespit ve takip işleri Defterhane’nin uhdesine bırakılmıştır.

Tapu dairelerinin yetki, teşkilatlanma ve memurların vazifeleri hakkında çıkan 1323/1907 tarihli Nizamname; bu tarihe kadar çıkarılan tüm hüküm, talimat ve tarifnameleri ihtiva eden ve kurumumuzu bugünlere yakın bir yapıya kavuşturan dönüm noktası mahiyetinde bir çalışmadır.

Cumhuriyet Devri’nde ise Türk Kanun-u Medenî’si Tapu teşkilatının ahkâmını özel bir kanuna bırakmış ve önce 1932 tarihli 2015 sayılı Kanun ile “Tapu Sicil Müdürlükleri”, ardından 1936 tarihli 2997 sayılı Kanun ile “Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü” hakkında teşkilatlanma ve görevlendirmenin detayları belirlenmiştir.

2997 sayılı Kanun ile Maliye Bakanlığı’na bağlanan kurumumuz, 1939 tarih 3707 sayılı Kanun ile de Adalet Bakanlığı’nın bünyesinde hizmet vermeye devam etmiştir. 1951 tarih 5840 sayılı Kanunla da Adalet Bakanlığı’ndan alınarak Başbakanlığa bağlı bir kurum olmuştur. 2002 tarihinde 24949 sayılı Resmî Gazete yayımlanan bir hükümle Bayındırlık ve İskan Bakanlığı himayesinde hizmet veren kurumumuz, 2011 yılından bu yana da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı olarak çalışmaktadır.

Ülkemizde Kadastro’nun kuruluş ve faaliyetleri 1328/1912 tarihli “Emvâl-i Gayrımenkûlenin Tahdid ve Tahriri Hakkında Kanun-u Muvakkat” ile başlamıştır. Ancak dönemin siyasi-askeri şartları nedeniyle bu kanun istenildiği şekilde hayata geçirilememiştir. Cumhuriyet Devri’ne gelindiğinde 1925 yılında 658 sayılı Kanun ile Tapu Müdürlüklerinin yanı sıra Kadastro teşkilatlarının kurulması kabul edilmiştir.

Mülkiyete esas zemin bilgilerinin birbirlerini tamamlayacak şekilde tersim edilmesi ve haritalandırılması birçok ihtilafın önüne geçecek önemli bir konudur. Bu konuda geç kalınmış olması bugün geçmişte kayıt altına alınan mülklerin zemin tespitinin yapılamasını güçleştirmektedir.

Özellikle teknik malzemelerin yetersizliği, kalifiye elaman yokluğu gibi nedenler başta olmak üzere ülkemizin geniş ve engebeli araziye sahip oluşu ile mali imkânsızlıklar istenilen düzeyde kadastro çalışmalarının yapılmasına mani olmuştur. Bu durum 1950 tarih 5602 sayılı Kanun ile kırsal alanda kadastro çalışmalarının başlamasıyla azalmışsa da tam manasıyla Kadastro faaliyetlerinin tamamlanması günümüze kadar gecikmiştir.

 

Tapu Yazımı Hakkında

Mülkiyet/Sahiplenme kavramının geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak bu kavramın kuşatıcı etkisinin yukarıdan, elitlerden aşağıya doğru inmesi bir hayli zaman almış ve taşınmazlar üzerinde kişisel mülkiyet kuramı ancak günümüze gelindikçe önem kazanabilmiştir.

Öncelikle vergi, devamında askeri amaçlı nüfus kayıtlarının tutulması masadıyla yazımına başlanan taşınmazlar; 1847’den itibaren ve özellikle 1858 Arazi Kanunnamesi’nin ardından kişisel mülkiyete ehemmiyet verilmesiyle güçlenmiştir.

Osmanlı Devleti arazi tespitini vergi-askerî nüfus denkleminde ele almıştı. Tespitler, beyan ile Tahrir Defterlerine kaydediliyor ve asla haritalandırılmıyordu. Yani tapu ve mülkiyet çalışmaları kadastro çalışmaları ile desteklenemiyordu.

Bu durum günümüze gelindikçe baş ağrıtan sorunların da kaynağını teşkil etti. 20. yüzyılın başlarından bu yana bizler her ne kadar kadastro çalışmalarını birlikte yürütmeyi amaçlasak da insani ve teknik yetersizlikler ile bu durum istenilen sonucu vermekten çok uzak kaldı.

Ancak Defterhane’nin kurulması ile yavaş da olsa merkezden il/sancak merkezlerine ve oradan da taşraya doğru taşınmazların yazımı sağlanmak istendi. Zaman zaman bir heyetle karye/köylere giderek tespitler yapıldı ve Yoklama Defterlerine yazıldı. Bu kayıtlarda belgeye dayanmadan, yerinde yapılan tespit ve ilgililerin beyanı ile gerçekleştirilen satış-intikal gibi işlemler kayıt altına alındı. Ayrıca isteyen malikler, satış (bey‘, ferağ, iştirâ..), intikal gibi taleplerini merkezlerde kayıt altına alabiliyor, işlemlerine ait bilgiler merkezdeki Daimi Defterlere yazılıyordu. Bu defterlerin yazımında da uygulama şöyleydi; kayıtlar sıra numarası verilerek, ay ay düzenlenen formalara yazılıyor, ardından bu formalar ciltleniyor ve tablo-mahzen defterine kaydediliyordu.  

Yeni Türk Devleti’nin kurulması ile Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü; teşkilat ve yapısını güçlendirmiş olmasına rağmen kadastro çalışmalarının yaygınlaşması ve harita üzerinde mülkiyetin tespitine başlanması, 1950’leri beklemek zorunda kaldı.

 

Zabıt Tespiti ve İşlemler

1890’lardan itibaren yaygınlaşan ve giderek önem kazanan Tapu yazımlarında; satış, intikal işleminin yanı sıra bugünkü işlemlere benzer, ifraz, tevhit, miktar düzeltilmesi, icraî satış, ihale, ölünceye kadar bakma akdi gibi işlemler de yapılabiliyordu.

Bu işlemlerin incelenmesinde dikkate alınması gereken önemli bir unsur, taşınmazın mülk veya mirî arazi olup olmaması ile üzerinde vakıf kaydına yönelik tespitin olup olmadığıdır.

Vakfiyelerde bağışlanan taşınmazın sınırları; taşınmazın dört tarafındaki maliklerin adları ve cinsi yazılmak suretiyle belirleniyordu. Burada belirtilen bilgiler de taşınmazların tespitinde vakıf şerhinin tesisi için dikkate alınıyordu. Bilinenin ve bugünkü uygulamanın aksine taşınmaz kayıtları üzerinde vakıf şerhinin varlığı, dönemin ilgili kurumu Evkaf Nezareti ve ona bağlı kurumların yazılı talebi ile gerçekleşmiyordu. İlk dönem yazımlarda vakıf tespiti tasarruf sahibinin beyanı ve elindeki temessük kaydıyla belirleniyordu. Ayrıca Tapu tespitinin yazımı için oluşan heyette vakıfları temsilen bir görevli de bulundurulabiliyordu.

İlk dönem kayıtlarda hazırlanan boş formalar sırayla; hudutları komşu malik adları ile belirtilen kayıtlarda takribi miktar ile işlem yazılırdı. Daha sonraki dönemlerde formatları belli olacak şekilde hazırlanan formalar ile aylık olarak tutuldu,

Devir ve temlik işlerinde bugün satış veya bağış kavramını kullanıyoruz. Geçmişte ise bu kavramlar gayrimenkulün mahiyetini ifade edebilmek için farklı isimler ile belirtilirdi.

Ferağ; bir gayrimenkul mal üzerindeki tasarruf hakkını başkasına devretme işlemine denir ki; miri ve mevkuf arazilerin tasarruflarında kullanılırdı. Bey‘; ise şahıslara ait mülk arazilerin mülkiyetinin devrini ifade eder ve kayıtlara bazen şira/şiraen olarak da yazılırdı.

Bu noktada Osmanlıca kayıtları okumada bilinmesi gereken bir husus vardır. Bilindiği gibi kayıtlarda her bir satır bir taşınmazı ifade eder. Lakin bazı kayıtların iki farklı sıra numarasına yazıldığı görülmektedir. Aynı hudut bilgisi ile tespiti yapılan bu iki ayrı yazımın sebebi; devri yapılan miri ve mevkuf taşınmazların üzerindeki, mülk olan kayıtların ayrı, devredilen kullanım hakkının ayrı yazılmasındandır.

 

Zabıtların Bursa’daki İzleri

Bursa, kuruluşundan bu yana kıymetli bir kent olma hüviyetini kaybetmemiştir. Osmanlı Devleti için de beylikten devlete geçen süreçte en önemli köprüdür. Taşra teşkilatlanmasında İstanbul’a yakınlığının da etkisiyle ismi hep öne çıkmıştır. Bu durum, Tapu teşkilatının kurulmasında da etkisini gösterir. İlk çalışmalardan biri burada gerçekleştirilir.

Tapu kayıtlarını daha sonraki dönemlerde takip etmeyi kolaylaştırmak ve birbirinin devamı niteliğinde olan zabıt kayıtlarını daha kolay bulabilmek için fihrist olarak da adlandırabileceğimiz defterler ortaya çıkmıştır. Bunlara Tablo-Mahzen Defterleri denir.

Bursa ile ilgili elimizde 3 adet Tablo-Mahzen Defteri bulunmaktadır. Bunlardan ikisi Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış ve 2019 yılında 4. Bölge Müdürlüğümüz aracılığı ile merkezde Arşiv Dairesi Başkalığımıza teslim edilmiştir.

Üzerinde Latin Alfabesi ile “1 Bölge” (Mıntıka) yazan defterin toplam 56 sayfa olduğu ve 1287 Rumi (Miladi 1871) ila 1956 yılları arasını ihtiva ettiği görülmektedir. İlginç olansa bu defterin 1946 yılı sonuna kadar Arap rakamları ile tertip edilmiş olmasıdır.

Diğer Tablo-Mahzen Defterinin zaman veya bölge bakımında ayırt edici bir özelliği olmamakla birlikte diğerinden farklı olarak 1287/1871 ila 1946 yılı sonuna kadarki zabıtları ihtiva ettiği görülmektedir. Yine ilkinden farklı olarak Arap rakamlarının kullanımının 1936 yılında sona ermiş olduğudur. Defterin bu şekilde neden farklı tutulduğu ile ilgili olarak elimizde her hangi bir bilgi bulunmamaktadır.

İlk iki defterde kullanıma dayalı olarak ciddi bir tahrifat gözlenmektedir. Yıpranan ve fersude olan sayfalar acemi ve basit yöntemlerle tamir edilmek istenmiştir. Bu da yeterli olmadığı düşünülmüş olmalıdır ki, baştan sona Latin harf ve rakamlarla düzenlenen üçüncü bir defter tanzim edilmiştir. Bu defter 1287/1871 tarihinden son kaydın tutulduğu Eylül 1998’e kadar sürmüştür. Karşılaştırmalar yapıldığında bu son defterde bazı kayıtların yazılmadığı görülmektedir. Bu durumun da nedeni anlaşılamamıştır. Bu defterin de diğer defterler gibi ciddi bir restorasyon çalışmasına tabi tutulması gerekmektedir. Koruma amaçlı olarak bu üç defter de fotoğraflanarak arşivlenmiştir.

 Tapu kayıtlarına dayanak olarak kullanılan zabıt kayıtları farklı adlarla sınıflandırılmıştır. Osmanlı Devrinde tutulan Daimi ve Yoklama kayıtlarını içeren defterler “Eski” (E) adıyla adlandırılmıştır ve 156 ciltten ibarettir. Cumhuriyet Devrinde tutulan defterle ise “Yeni” (Y), “Kadastro” (K), “İskan” (İ), 1, 2 ve 3. Mıntıkalar olarak adlandırılmıştır.

 “Yeni” defterler 71, “Kadastro” – 18, “İskan” – 33 (1 cilt noksan), “1. Mıntıka” – 33, “2. Mıntıka” – 207 ve “3. Mıntıka” (Nilüfer Tapu Müdürlüğü arşivindedir) – 6 ciltten ibarettir. “Eski” 156 cilt ile “Yeni” ciltleri ilk 23’ü Osmanlı Türkçesi ile yazıldığı için 2019 yılında TKGM Arşiv Dairesi Başkanlığı’na gönderilmiştir.

Ayrıca maalesef TAKBİS’in kullanıldığı ve yaygınlaştığı bu zamanda, 6 adet Zabıt cildi de aktif olarak kullanılmaktadır. Uludağ Orman Bölgesi üzerinde Maliye Hazinesi’nin TAKBİS’te kayıtlı olmayan taşınmazda, Uludağ Oteller Bölgesinin “üst hakkı” ile tahsisi zabıtlar üzerinden yürütülmeye devam etmektedir. Bu durum zabıtların kullanımı bilmeyen, TAKBİS’te karşılığı olmayan taşınmazla işlem yapan herkesi tedirgin etmektedir. Bu kayıtların tespit ve tescilleri de hata yapmaya elverişlidir. En kısa zamanda bu uygulamaya son verilerek mutlaka Uludağ Oteller Bölgesi de TAKBİS’e aktarılmalıdır.  

Zabıt Kayıtlarını Tanıyalım

Şimdi zabıt kayıtlarının içeriğini şekil yönünden inceleyelim.

  1. Zabıt defterleri Köy-Mahalle nizamı dikkate alınmaksızın karışık tutulurdu.
  2. Zabıtlarda sadece akitli ve edinime esas işlemler kaydedilirdi. Haciz, ipotek, şerh ve beyan ile ilgili işlemler karşı sayfada şerh ve beyanlara mahsus bölümde yevmiyesi ile yazılırdı. Bu kayıtların terkinleri de aynı yerde yapılırdı.
  3. Sıra numaraları her ay baştan başlardı. Bu nedenle zabıt kaydını bulmak için en azından; ay/ tarih ile sıra numarası bilmek yeterli olacaktır.
  4. Her bir işlem evrakı ayrı ayrı zarflara konur, üzerine işlemin tarih ve varsa yevmiyesi ile zabıt kayıt bilgileri yazılırdı. (Tarih, cilt, sayfa ve sıra)
  5. Beyan, şerh ve ipotek bilgileri ile terkinler de ayrı ayrı yevmiyelerle işleme alınırdı. Her biri ayrı ayrı zarflara konularak muhafaza edilirdi. Ancak bazen teamüllere aykırı olarak şerh, beyan ve terkinler ana işlemin evrakları arasına konulurdu.
  6. Her işlem satırı tek bir taşınmazı ihtiva ederdi.
  7. Bugün olduğu gibi o gün de birden farklı mahalde, birden fazla taşınmaz tek bir yevmiyede aynı işlemin konusu olabilirdi.
  8. Cumhuriyet Devri’ndeki bu kayıtlar Osmanlı Dönemi’nde yapılan tespitlerin kesintisiz devamı niteliğindeydi.
  9. Kasım 1928 tarihindeki Harf İnkılâbı sonrasında çıkarılan kanun gereği Haziran 1929’a kadar Osmanlıca yazım devam etmiştir.
  10. Zemin miktarları çoğunlukla genel/kaba ölçümlerle belirlenmiş, hassas ölçümlemeye gidilmemişti.
  11. Taşınmazın mahal, konum/mevki, zemin miktarı ile cinsi (tarla, bağ, bahçe, dutluk, zeytinlik, hane vb.) ve nevi (vakıf, mülk arazi, miri arazi vb.) bilgilerine yer verilirdi.
  12. İktisabı sütununda işlemin mahiyeti detaylı bir şekilde yazılırdı. (Anlaşıldığı üzere o dönemde resmi evrakların çoğaltılmasındaki zorluklar nedeniyle bazı mahkeme kayıtlarının tarih, esas ve karar numaraları belirtilmiş, ancak işlem evrakları arasında belgelere yer verilmemiştir.)
  13. Bursa’nın ilk kadastro çalışmaları iki mıntıka üzerinden şekillenmiş, birincisi şehir merkezini baz alırken diğeri de civar köy ve kasabaları kapsamıştı.
  14. Tek “sicil muhafızlığı” olarak çalışmaya başlayan kurum, 1968 yılında alınan karar ile Bursa’da 3 bölge olarak hizmet vermiş, 1975 yılında ise 4. Bölge kurulmuştur. Bunlar daha sonra hizmet vermeye başlayan Osmangazi, Nilüfer, Yıldırım, Kestel ve Gürsu Tapu Müdürlüklerinin temelini oluşturmuşlardır. Bugün neredeyse tüm kök kayıtlar Osmangazi Tap Müdürlüğü himayesindedir.
  15. Satış işleminde Resmi Senet uygulamasının 1932’nin Haziranından itibaren uygulanmaya başladığı görülmüştür. Burada tarafların kimlik bilgilerine yer verilmiştir. İlk dönem resmi senetlerde kimlik bilgileri vekalet-namelerde olduğu gibi metin içerisinde bahsedilmek suretiyle kaydedilmiştir. Sonraki zamanlarda ayrı bir başlık altında belirtildiği görülmektedir. Ancak bazı resmi senetlerde –her nedense– taraf kimlik bilgilerinin yazılmadığı ve dosyasında yer aldığının belirtildiği gözlemlenmiştir.
  16. Bursa Vilayeti, hem Balkan Savaşları hem Cihan Harbi’nin ardından göç dalgasına maruz kalmıştır. Göçmenlere verilen taşınmazların tescili 1960’a kadar perdeypey yapıldı. Ancak iskan kayıtlarının yoğun olarak tescil edildiği 1932-1934 yılları arasında ayrı İskan Defterleri tutuldu.

 

Kadastro Çalışmalarında Zabıtlar

Kadastro çalışmaları sırasında zabıt kayıtlarının nasıl kullanıldığını bilmek önemlidir.

  1. Zabıt kayıtları, Kadastro çalışmalarının da temelini oluşturdu. Bir köyde tapulama çalışması yapılmadan önce bütün zabıt ciltleri taranır, kadastrosu yapılacak köy için tutulmuş tüm kayıtlar titizlikle incelenir ve Birlik Defterlerine kaydedilirdi.
  2. Birlik Defterleri, ilgili köy ve mahallin zabıtları açısından bir çeşit özet defter hüviyetindeydi. Bu defterler sayesinde o köye ait geçmişte yapılmış bütün zabıt tespitlerini bir arada görmek mümkün olmaktadır. Fakat bugün Tapulama çalışmalarına esas Birlik Defterinin büyük bir çoğunluğu Tapu arşivlerimizde muhafaza edilemediği ve zamanla kaybolduğu görülmektedir.
  3. Birlik Defterlerinin desteğinde mahallinde çalışma yapan kadastrocular, mahalli bilirkişilerin sözlü beyanı ve taşınmaz sahiplerinin onayıyla Tapulama faaliyetlerini tamamlarlardı.
  4. Tespiti yapılan, haritada tersim edilen ve parsel numarası alan taşınmazların tutanaklarında taşınmazın evveliyatına ait en son zabıt bilgileri yazılırdı. Mülkiyet birden fazla kişiye aitse ve maliklerin edinimi farklı ise herkesin edinimine esas zabıt kayıtları ayrı ayrı yazılırdı.
  5. Tapulamaların öncesinde “köy senedi” ile yapılan işlemler (satış, intikal, ifraz, taksim vb.) kadastro çalışmaları ile kayıt altına alınmıştır. Hâli bir taşınmazı alarak 20 yıl nizasız-fasılasız olarak tasarruf edenlere zilyetlikten mülkiyet hakkı teslim edilmiştir.
  6. Tespitlere ilk itirazlar yerinde Tapulama Komisyonunca incelenir ve mümkünse karara bağlanırdı. İtiraz giderilemeyecek gibiyse Kadastro Mahkemesine sevk edilirdi. Hatta tapulama faaliyetlerinin yoğun yaşandığı yıllarda Geçici Arazi Kadastro Hâkimliği ihdas edilmiş, itirazların yerinde ve süratle neticelendirilmesi amaçlanmıştır.
  7. Kadastronun tespitleri, Tapu çalışanlarının gözü ve kulağı hükmündedir. Bizler tüm çalışma ve mesaimi kadastrodan gelmiş bilgi ve belgelerle başlatıp devam ettirmişiz.

 

Kimlik Tespitine Zabıt Penceresinden Bakmak

  1. Tapulama Tutanaklarındaki “senetsiz” ibaresi, o taşınmazın daha önce herhangi bir surette Tapu kayıtlarında yer almadığını gösterir. Bu durumda kimlik bilgilerini karşılaştırmaya yönelik tek dayanak, tutanağın iktisap bölümünde yer alan bilgiler ile malik sütunundaki tespitlerdir.
  2. Tapulama tutanağında kayda geçen ve Birlik Defterine işlenen zabıt kayıtları ise zemin maliğinin daha önce bir sebeple Tapu müdürlüğüne yolunun düştüğünü gösterir. Burada tutanaktaki iktisap bölümü incelenir, ardından mutlaka zabıt bilgileri dikkate alınır.
  3. İşlem bir satışa dayanıyorsa ve vekalet kullanılmamışsa Resmi senet üzerindeki kimlik bilgileri, karşılaştırma için yeterli olacaktır. Yeterli gelmemesi durumu veya farklı bir bilgiye ihtiyaç duyuluyorsa işlem evraklarının bulunduğu zarflar araştırmaya dahil edilir.
  4. Zemin maliğinin hükmen ediniminde mahkeme kararına, zabıtta ifraz/tevhit gibi işlemler yapılmışsa bir önceki edinimi belirtir zabıt kaydına bakılır. Yani mutlaka edinime esas satın alma, intikal, bağış ve ya mahkeme kararı gibi bir dayanağa ulaşmak temel amaçtır.
  5. Kimlik bilgilerinin tereddüde sevk ettiği yerlerde ise başkaca teyit mekanizmaları aranır. Örneğin, intikal işleminde belirtilen soy ağacı kuvvetli delil teşkil edebilir. Çünkü geçmiş bir dönemde, nüfusun bu güne oranla daha az olduğu bir zamanda, üstelik aynı yerleşim yeri civarında, alt ve üst soyu hakkında isimleri verilen ailenin başkaca benzerinin bulunması olası değildir.
  6. Bir başka örnek, eğer işleme esas zabıt kaydı birden fazla taşınmazı içeriyorsa, diğer taşınmazların üzerinde tapulama öncesi ve sonrasında maliklerin yaptığı her tasarruf elinizdeki işleme yön verecek, dayanak teşkil edebilecektir. Mesela; 1935 yılında beş taşınmazı edinen maliğin, taşınmazlarının herhangi biri üzerinde kadastro öncesinde yaptığı ve zabıt kayıtlarına giren her işlem, kimlik bilgileri için yardımcı olabilecektir.
  7. Bu noktada bir başka çalışma da şudur: İşleme esas Tapulama Tutanağınıza ait maliğin, aynı tapulamada dayandığı iktisap (zabıt kaydı) ile müşterek başkaca Tapulama Tutanakları varsa ve orada Tapulama sonrasında bir işlem yapılmış ise işlem içeriğindeki kimlik bilgileri de işlerinizi kolaylaştıracaktır.
  8. Zabıt kayıtlarında maliklerin sağlıklı bir tespitinin yapılmasının bir diğer yöntemi de soy ağacının kullanılmasıdır. Zabıtlarda özellikle intikalen/irsen edinilen taşınmazlarda malikler ayrı ayrı tasarrufta bulunabilirlerdi. Yani ailenin her bir ferdi farklı tarihlerde farklı işlemler ile taşınmazlarını değerlendirebilirlerdi. Burada kullandıkları kimlik bilgilerinden de yola çıkarak aile bağları üzerinde MERNİS’te kimlik tespitine yönelik çalışma yapılabilir.

 

Bütün bunlar büyük bir emek ve birikimin mahsulüdür. Arazide ve masa başında binlerce çalışanın yıllarca yaptıkları uğraşların bir neticesidir. Önceki hataların yenilenmesine engel olmak ve elde edilen tecrübeleri devamlı surette yarına taşımak demek olan Kurumsal Hafıza ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü; onlarca yılın emeğini, elde edilen tecrübeyi ve yarına taşınacak olan güveni gururla milletinin hizmetine sunar.

 

Bildiğini iyi bilen ve unutmayan adam;

başkaları unutkanlık yüzünden bildiklerini yeniden öğrenmek için uğraştıkları

ve vakit kaybederek oldukları yerde saydıkları sırada

daima ilerleyen ve yeni işler başaran adamdır.

- William James -

 – Kaynakça                 :

 

  1. CİN, Halil, Miri Arazi ve Bu Arazinin Özel Mülkiyete Dönüşümü, Konya 1987.
  2. ESMER, Galip, Mevzuatımızda Gayrimenkul Hükümleri ve Tapu Sicili, Ankara 1969.
  3. MERT, Gözde, Kurumsal Hafıza, İstanbul 2017.
  4. MUNDY, Martha, SMITH, Richard Saumarez, Modern Devlete Giden Yolda Mülk Siyaseti, Çev: Süleyman KIZILTOPRAK, İstanbul 2013.
  5. OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE TAPU ARŞİV, TKGM Yayınları, Ankara 2009
  6. ÖZLÜK, Betül, “Mülkiyet ve Zilyetlik Üzerine Düşünceler”, SÜHFD, Cilt:27, Sayfa:139-166, Yıl 2019.
  7. ŞAFAK, Ali, İslam Arazi Hukuku ve Tatbikatı, İstanbul 1977.
  8. YILDIRIR, Mehmet, KADIOĞLU Songül; Defterhane’den Tapu ve Kadastro’ya, Ankara 2010.