Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarından itibaren var olduğu kaynaklarda ifade edilen Defterhâne’nin teşkilat yapısına ilişkin ilk detaylı bilgilere Fatih Sultan Mehmet’in meşhur teşkilat kanunnamesinde rastlanmaktadır. Bu dönemden 19.Yüzyılın başlarına kadar devletin yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı içerisinde, Divan-ı Hümayun toplantılarının gerçekleştirildiği Kubbealtı adı verilen yapıda hizmet veren Defterhâne, merkezi yönetimin en önemli kurumlarından birisidir.
Defterhâne, padişahın Veziriazamda bulunan mühr-i şerifi ile divan toplantıları öncesinde ilgililerin huzurunda merasimle açılıp, toplantı bitiminde yine mühr-i şerif ile mühürlenerek kapatılan devletin üç hazinesinden birisi sayılırdı. Defterhâne’ye bu kadar ehemmiyet verilmesi, Osmanlı Devleti’nin iktisadî, idarî, sosyal, siyasal ve askerî yapısını ortaya koyan ve bu yapının bir düzen içinde yürütülmesi için elzem olan bilgilerin kayıtlı olduğu defter ve belgelerin burada muhafaza edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu defterler timar sisteminin dayanağı sayılan tahrir defterleridir. Devletin tüm vergi gelirlerinin ve bu gelirlere bağlı olarak organize edilen devletin ana sisteminin dayanağı olan bu defterlerde, tarım ve hayvancılıkla ilgili istatistiklere ulaşmak mümkün olduğu gibi, nüfusa, askeri sisteme, sosyal hizmetlere ayrılan vakıflara ve sınırlı miktarda da olsa mülkiyete ilişkin bilgilere ulaşılabilmektedir.
Osmanlı Devleti’nde, Defterhâne’de muhafaza edilen defterler ile ilgili “Kuyud-ı Hâkânî tezvirden salim olmakla ma‘mulün-bihtir” görüşü hâkimdir. Yani, Defterhane defterleri her türlü zararlı içerikten ve yanlıştan korunmuş, güvenilir kaynaklardır.
|
Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu dönemlerde; yeni bir yerin fethinde veya yeni bir padişahın tahta çıkması gibi durumlarda tahrirler yenilenirdi. Devletin ana sistemi bu tahrir uygulaması ve tutulan defterlerle sürekli kontrol altında tutulabilirdi. Bu nedenle Defterhane, 19. Yüzyılın başlarına kadar devletin en önemli kurumlarından birisi olarak varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı gibi üç kıtaya yayılmış büyük bir devletin, belli bir düzen içerisinde yönetilebilmesi ve sistemin devamlılığı noktasında büyük bir önem taşıyan Defterhane’nin çalışanlarının da seçkin ve kabiliyetli kimselerden oluşması tabii ve kaçınılmazdır.
Divan-ı Hümayun’un asli üyelerinden olan Nişancı’nın maiyetindeki Defterhane’nin yönetiminden Defter Emini sorumludur. Adından da anlaşılacağı üzere, bu vazifenin en temel vasfını güvenilirlik oluşturmaktadır.
Fatih’in teşkilat Kanunnamesi’ne göre, Defterdarlığa yükselebilen üç vazifeden birisi olan Defter Eminliği, memuriyette çıkılabilecek üst düzey altı makamdan (menâsıb-ı sitte) birisi sayılmaktadır.
Defter Emini’nin yönetimindeki Defterhâne’de; Kisedar, kâtipler, şakirdler, sarraf, mülazım, odacı, defterci, mücellid gibi pek çok görevli de yer almaktadır. Tanzimat’ın ilanından sonra özel mülkiyetle ilgili düzenlemelerin önem kazanması ve 1847 yılında Defterhane’nin bugünkü modern tapu teşkilatına benzer bir hüviyete kavuşmasından sonra yapısı büyük oranda değişmiştir. Başlangıçta sadece üç birimden oluşan Defterhane; Kuyudat Kalemi, Muhasebeci, Senedat Kalemi, Mektub Kalemi, Evrak Dairesi gibi pek çok alt birimden oluşan ve taşra teşkilatlanması bulunan büyük bir yapıya kavuşmuştur. Ancak, gerek klasik dönemde gerekse Tanzimat’tan sonraki yapısı içerisinde Defterhane’nin asıl memur kadrolarını kâtipler oluşturmuştur.
Defter Emini (ortada)
Defterhane kâtipleri, devlet yapısının ana kütükleri olan tahrir defterlerinin tutulmasından kayıt çıkarmaya, berat tezkerelerinin hazırlanmasından diğer dairelerin defter tutma işlerine yardımcı olmaya kadar pek çok işte görev alırlardı. “Ehl-i Kalem ve Sahib-i Rakam” olarak tanımlanan bu memurlar defterlerle birlikte savaşlara da katılır, yeni fethedilen bölgeleri yerinde kayıt altına alırlardı.
Defterhâne dokümanlarından genel görünüm.
Tarihi kaynaklarda Defterhane kâtipleri; “son derece güvenilir, sadık, şuurlu, istikamet sahibi ve meşgul oldukları işlerde mükemmel seviyede kanun ve işleyiş bilgisine sahip memurlar” olarak tanımlanmaktadır. Koçibey Risalesi’nde “Defter-i Hâkânî kâtiplerinin dürüst ve dindar kimseler olduklarını ve ihtiyaç duyulan kalemlerde bunlar gibi memurların yeterli miktarda istihdam edilmeleri gerektiğini” ifade etmiştir. |
Döneminin en gözde memurları olan Defterhane kâtipleri, işlerindeki başarılarının yanı sıra ahlaki yapılarıyla da dikkat çekmektedir.
Devletin diğer kurumlarında hizmet verenlerden özenle seçilip Defterhâne’ye kâtip olarak geçen az sayıda çalışan olmakla birlikte, Defterhâne kâtiplerinin çoğu kendi içinde yetişen, “şakird” adı verilen memurlardan oluşmaktadır. Bunun nedeni; defterlerle ilgili muamelata hâkim olmaları, kanunlarla iç içe yetişmeleri, buradaki defterlerin ve bu defterler üzerindeki işlemlerin devletin malî, siyasî, beşerî ve askeri işleyişindeki taşıdığı hassasiyetten ileri gelmektedir.
Osmanlı Dönemi’nde Enderun Mektebi ile çeşitli medreselerde eğitim alarak devlet kademelerinde görev alınabilmekle birlikte, asıl memur kadroları yine resmi dairelerin kendi içerisinde yetişmekteydi. Osmanlı’da II. Mahmut Dönemi’ne kadar, hususi olarak memur yetiştirmek amacıyla açılmış teknik okullar bulunmadığı için, kalem ya da emanet gibi isimler verilen resmi daireler, mesleki bir okul görevi görmüşlerdir. Buralarda usta-çırak ilişkisi içerisinde yetiştirilen çocuklar, yetenekleri ve liyakatleri değerlendirilerek kâtiplik kadrolarına geçmişlerdir. Devletin merkez bürokrasisinde ve sonraki dönemde taşra teşkilatlanmalarında bu memuriyet usulünün II. Meşrutiyet Dönemi’ne kadar uygulandığı bilinmektedir. Defterhane’nin kâtiplerden sonraki en kalabalık memur grubu olan şakirdler de işte bu eğitimi alan çocuk memurlardır.
Okuma ve basit matematik eğitimini sıbyan mektebinde alan 7-8 yaşlarındaki bu çocuklar, Defterhâne’ye gelerek, Defter Emini’nin huzurunda bir sınava tabi tutulurlardı. Hat ve imla ile matematik öğrenmeye istekli ve yetenekli olan çocuklar tespit edilirdi. Sınavı geçen ve kabul edilen çocuk, Defter Emini’nin arzıyla Defterhâne’ye şakird olarak kaydedilirdi. 10 Yaşının üzerindeki çocuklar ise akıl baliğ olduğu, uyum sağlayamayacakları ve sorun çıkarabilecekleri düşüncesiyle kabul edilmemekteydi.
Şehir kültüründe yetişmiş, genellikle memur bir ailenin ferdi olan ve zamanla devletin bürokratik yapısının vazgeçilmez memur kadrolarına dönüşen çok küçük yaştaki bu çocuklar, şakird olarak kaydedilmelerinin hemen akabinde eğitim ve iş hayatlarına başlarlardı.
Şakird olarak kabul edilen çocuk, yanında eğitim görmesi için bir kâtibin nezaretine verilirdi. Bundan sonra şakird, herhangi bir gelire sahip olmaksızın, sabahtan itibaren mesai bitimine kadar hocasının hizmetinde getir-götür işlerine bakar, defterlerdeki yazı türleri ve rakamlar ile diğer muameleler hakkında yetiştirilirdi. Bu çocuklar, rutin işlerin dışında fenni, beşeri, edebi ve dini ilimler ile birlikte adap ve ahlak eğitimini de burada alırlardı. Şayet şakird gereğince ihtimam ve sadakatle çalışır, kabiliyeti de görülür ise 5-6 sene hizmetten sonra “şakird müdavimdir” diye kayda geçirilirdi. 12-14 yaşlarında kalemin daimi memurları arasına giren ve fakat hala şakird olan çocuk memura bundan sonra maaş bağlanır ya da tasarruf etmek üzere kendisine timar tahsis edilirdi.
Defterhane defterlerinde kullanılan siyakat yazısı örneği
Müdavim olduktan sonra 100-250 akçe arasında maaş bağlanan bu çocuk memurların bir diğer gelir kalemini de kâtibiye harçları oluşturmaktaydı. Defterhâne’de yapılan her bir işlem için alınan bu harçlar birikir ve ay sonunda memurlara unvanlarına göre pay edilirdi. Kâtibiye harcı denilen bu gelirden paylarına düşen miktar yüksek olmalıdır ki, herhangi bir maaş veya timar tahsis edilmeyip bu harçlarla geçimini temin eden pek çok memur bulunmaktaydı.
Başlangıçta görevleri getir-götür işleriyle sınırlı iken, yetenekli olup yazı sanatlarını öğrenen çocuklar kâtiplerin yanında basit yazı işlerinden zamanla diğer muamelatla ilgili tüm işlerde de görev alabilirlerdi. Hatta şakird denilen bu çocuklardan tahrirlerde görevlendirilenlerin de olduğu kaynaklarda tespit edilebilmektedir. Şakirdler içinde yeteneği görülenlerden bazılarının diğer Defterhâne personeli ile birlikte seferlerde de bulundukları ve kâtiplerin yardımcısı gibi hizmetleri yürüttükleri görülmektedir. Nitekim Revan Seferi’ne ait H.1025 (M.1616) yoklama kaydından bu seferde 34 nefer timarlı şakirdin hizmet ettiği görülmektedir. II. Osman’ın 1621 tarihindeki Lehistan Seferi’nde ise 5’i ulufeli 24’ü timarlı 29 şakirdin görev yaptıkları tespit edilebilmektedir.
Defterhane’nin çocuk memurları hakkındaki bilgilere birçok arşiv belgesinde rastlanmakla birlikte, daha detaylı veriler, 1840’lı yıllara kadar Defterhane Şakirdanının Ru’us Defteri’nden tespit edilebilmektedir. Bu defterlerde, kaleme şakird olarak alınan çocuk memurların isimleri, kaç yaşında alındıkları, memleketleri, hangi defter emininin arzıyla alındıkları gibi bilgiler yer almaktadır. Bu defterler sayesinde 1840’dan önceki Defterhane teşkilatı içerisinde yüzlerce çocuk memurun görev aldığı tespit edilebilmektedir. Bu tarihten sonra ise Defterhane Memurlarının Sicil Defterleri, şakirdlik sisteminin devam ettirildiğini ortaya koymaktadır.
1847 yılında Defterhane modern tapu teşkilatı şeklinde düzenlendiğinde ve bilhassa 1860 yılından itibaren illerde Defter-i Hâkânî Müdürlükleri ve Kazalarda Defter-i Hâkânî Kâtiplikleri şeklinde Defterhane’nin taşra teşkilatı oluşturulduğunda, buralarda ortaya çıkan memur ihtiyacını karşılamak için de yine şakirdlik uygulamasından faydalanıldığı görülmektedir. Ancak taşra teşkilatlanmasındaki şakirdlerin 7-8 yaşlarında değil 11-14 yaşlarında dairelere alındığı görülmektedir.
Memurin Sicil Defterlerindeki 2567 kayıt üzerinde yapılan incelemede, 513 çocuğun Defterhane merkez ve taşra birimlerinde mülazım (stajyer) olarak göreve başladıkları tespit edilebilmektedir. Taşrada alınan mülazımların merkezdeki şakirdlerden farkı ise maaşla göreve başlamalarıdır. Bunların, cüz’i de olsa, işe başladıklarında belli bir gelire sahip oldukları görülmektedir. Taşradaki bu çocuk memurlar da 1-5 yıl arasında eğitim almaktadır. Eğitim sonunda liyakatli oldukları görülen ve işlerini iyi yaptıkları belirlenen çocuklar, asıl memur kadrosuna geçirilmişlerdir. Memur sicil kayıtlarına göre en küçük 13 yaşında olmak üzere 15-16 yaşlarında kâtipliğe geçen bu çocuk memurlar Cumhuriyet’in ilan edilmesine kadar tapu teşkilatının kadrolarında görev yapmışlardır.
Tanzimat Dönemi’nden itibaren üst düzey devlet erkânının referanslarıyla bazı suiistimaller yaşanmış ise de Defterhâne şakirdliğine titizlikle yapılan elemelerden geçen, kabiliyetli olduğu kadar güvenilir olduğuna kanaat getirilen çocuklar seçilmekteydi. Defterhane memurlarının devlet kadroları içerisinde bu kadar seçkin ve güvenilir görülmesinin temelinde işte bu ihtimam yatmaktadır.
Tapu teşkilatının tarihsel alt yapısını şekillendiren, şakird veya mülazım olarak çalıştıktan sonra memur kadrolarına geçen bu çocuklar, liyakat ve sadakati nispetinde terfi ederek kâtipliğe, defter eminliğine ve hatta daha da üst mevkilere kadar yükselebilmişlerdir.
KAYNAKLAR:
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığı:
TKG. KK. No:33 Defterhane Şakirdanının Ru’us Defteri
TKG. KK. MSd. No. 1-11 Defterhane Memurin Sicil Defterleri
Topkapı Sarayı Müze Arşivi: TSMA. Def. No: 3208
Defterhane hakkında detaylı bilgi ve faydalanılan diğer kaynaklar için bkz.: Mehmet YILDIRIR, Songül KADIOĞLU, “Defterhane’den Tapu ve Kadastro’ya: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün Tarihçesi”, Ankara 2010